waiting-2746177_960_720

BİR DAHA TRENE BİNERSEM İNSALLAH ÖLÜRÜM

 

YIL:87 veya 88

AY:Büyük ihtimal ağustos

 

Evet nihayet  Konya’nın garındaydık. Babamı razı edene kadar göz yaşı olarak vücudumu terk eden suyu tekrar kazanmak için sukolik olmuş olsam da babam ‘kahretsin’ demişti ve nihayet yabancı kentin nedense ıslak tahta gibi kokan garındaydık ve boş çay bahçesinin yıllanmış çay içen tek misafirleriydik. Annem ‘Çocuğun çayını soğutmak için biraz su getir’ diye  garsona bağırmak istemiş olsa da karşısında gözlerinden ateş saçan ejderha taklidi yapan babamı görünce vazgeçmişti. Bende ilk defa içine soğuk su katmadan içmiştim çayımı. Babamın sinirlerine yapılacak azıcık bir eklemenin yıkıcı olduğunu bildiğim için mızmızlanma şansım kalmamıştı. Zaten çay soğuktu.

&                        &                 &                                          &                              &                      &

Bu düğüne gelme kararı  zaten tesadüftü. Dı-dı-sı diye tarif edilecek türden akrabaydı Bahriye Teyzeler. Bizi de gelmeye ikna etmiş olan Osman Amca Ailesi düğün evinde 2 gün daha kalmak isteyince babam anneme valizleri hazırlamasını, akşam üzeri  Osman amcalar olmadan döneceğimizi, akşam yemeğini otobüs terminalinde yiyeceğimizi bakışlarıyla anlatmıştı bile. Hakikaten de akşam beş gibi elimiz de valizlerle otobüs terminale gitmek üzere hazırdık. Herşey bizi otobüs terminaline götürmek üzere görevlendirilmiş olduğunu bildiğim Bahriye Yengenin bıyıklı çocuk akrabasının trenden bahsetmesiyle başlamıştı. Sonra annem:

-Ramazan çocuklar trene çok özeniyor, trenle gidelim. Hem çocuklar hevesini alır.

Sonra babamın gözleri….(bide içindeki ateş)

Akabinde ben. Artık babamı razı edene yada dayak yiyene kadar susmayacağım ağlama tribine başlıyorum.

Sonraları daha yaşı küçük ama ben bir şey isteyip ağladığımda ona da birşeyler alındığını içgüdüsel olarak bilen kız kardeşim Gamze’de zırlamalarıma katılıyordu. Zırlamaların arasında sesi kesik kesik duyulan ama babama treni övdüğü anlaşılan bıyıklı çocuğun tiz sesi koromuza en uygun tenordu doğrusu.

Hayat öyle bir ayarlamıştı ki her şeyi, babamın Nuh deyip peygamberin pey’ini söylediği bir anda gelmişti Konya Garına giden belediye otobüsü ve biz gara varana kadar kafamı iki kere otobüsün  demirine çarpmama neden olacak kadar sert fren yapan kıllı şoförün sürdüğü belediye otobüsündeydik. Garın önünde indiğimizde otobüste iki defa daha su tahliyesi yapmış olan gözlerim ışıl ışıldı herhalde.Çünkü babam bana bakınca gülümsüyordu.

&                    &                            &                        &                             &                                &             &

İşte o çay bahçesindeydik ve babamın elinde gişe memurunun “Torosun tehiri iki saat” diyerek tutuşturduğu numarasız biletler vardı.

Annem “Çocuk niye beklesin canım boşuna iki saat” derken bende bıyıklı çocuğun gittiğinin farkına varıyordum nihayet. Bu arada hepimiz babamın sinir ve küfür nöbetinin bitmesini sessizce bekliyorduk. Babamın küfür nöbetinin bitimine müteakiben geçen yarım saatlik sessizlik nöbetinin sonunda annem korku, pişmanlık ve ikna etmeyi birleştirdiği ses tonuyla sessizliği bozuyordu.

-Hem Eskişehir Garından annemler yakın. Yürüyerek anneme gideriz.

Ama annemin bu lafı babamda beklenen yatıştırıcı etkiyi yapmıyor, aksine babamın küfür bombardımanını  yapan uçaklardan biri annanemlerede hızlı bir sorti yapıyordu.

Bunun üzerine sessizlikle olan randevumuza kaldığımız yerden devam ediyorduk. Taki sanki özellikle babamın kulağına nişanlanmış megafondan Toros’un 9:00’da geleceği böğürtülene kadar.Bu demek oluyordu ki 2 saat tehir 4 saate çıkmıştı. Buda demek oluyordu ki otobüse binsek şimdi evdeydik. Bütün bu demek olanlarda demek oluyordu ki babam çok ama çok sinirlendi.

Neyse ki babamın 2.sinir nöbetine müteakiben gelmesi olağan 2. Küfür senfonisi ilk dörtlükte son buluyordu. Çünkü babam açlığa yenik düşüyordu. Bahriye yengenin yemek için mi yoksa yolda yanından geçenlerin kafasına atmak için mi yaptığını tam olarak kestiremediğimiz besin değeri yüksek mineral kütlelerine biz kurabiye adını vererek karınlarımızı şişirdik.

Annem ve babamın tok karınlarıyla yaptığı düğün dedikoduları söyleşisi en  demokratik haliyle devam ediyordu ki, iki saat önce böğürtü diye tabir ettiğim bülbül amcanın hoş sesi trenin 10 dk sonra istasyonda olacağını müjdeliyordu.

&                       &                              &                    &                                   &                                &

İşte nihayet yorgun demir kütlesi istasyona gelmiş ve biz trene binerken yapılan kale kapmaca oyunundan yenik ayrılmıştık. Yani ayakta kalmıştık.

Evet nihayet muradıma ermiştim. Yıllardır oyuncaklarıyla oynadığım trende bir saattir yolculuk ediyordum. Ama hissettiğim tek şey hayal kırıklığı ve mutsuzluktu. Hatta ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Çünkü hepimiz çok yorulmuştuk. Hiç birimiz konuşmuyorduk.Sadece annem 10 dakikalık periyotlarla bana dönüp ‘ağlayıp duruyordun, gördün mü treni’diyordu. Babamın artık sinirlenmeye takati kalmamış iyice sessizleşmişti. Gamze’de ağlamaya yorulmuştu ki annemin kucağında uyumuştu. Ben ise trene bindiğimden beri hiç konuşmamıştım. Ailemi düşürdüğüm durumdan dolayı duyduğum pişmanlık mı yoksa hayal kırıklığından mı bilmem sadece ağlamamaya çalışıyordum ki babama dönerek düğüm düğüm olmuş boğazımdan güçlükle gelen bir sesle, trene bindiğimden beri ilk defa konuşuyordum…

-Bi daha trene binersem inşallah ölürüm….!

Kamil ESEN

Hakkında Kamil

Avatar for Kamil
Yönetici | Owner | Tren Makinisti |

İlgili Makale

demiryolcu_olmak

DEMİRYOLCU OLMAK

Herkes Devlet Demiryollarında çalışabilir. Masabaşı görevinde, İstasyon ya da Garlarda,lokomotif veya vagon üzerinde, makas başlarında …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir